Asiye Güldoğan yazdı: Son 10 dakikada 4 gol atılan o maçı hatırlayan var mı
Erdoğan
gerçek iktidar için güçlü medyaya sahip olmayı önemsedi. Medyayı bir “savaş aracı” olarak gördü. İktidara geldikten sonra Sabah grubu dahil pek çok yayın organına sahip oldu. Bugün yandaş medya denen yayın grupları oluştu.
Fethullah Gülen ve cemaati de medyayı düşmanın silahıyla silahlanmak olarak görüyor ve herkese hitap eden gazete ve televizyon hedefliyordu.
CEMAATİN FENERBAHÇE’Yİ ELE GEÇİRME OPERASYONU
Her ikisi de birleştiler ve gerçekten Türkiye’yi derinden etkileyecek “operasyonlara” imza attılar.
Hem iktidar, hem cemaat hem de bu medya gücüyle zaman geldi Ergenekon, Balyoz, Odatv, Poyrazköy gibi operasyonlar gerçekleştirdiler.ve “o zamana kadar kendilerine çektirdiklerine” inandıkları “TSK’dan, laikçilerden, cumhuriyetçilerden” artık “intikamlarını almış” oldular.
Böylece düşmanın silahlarıyla medya ile iktidar ve cemaat, düşmanlarına karşı büyük bir savaş vermiş ve küçümsenmeyecek zafer kazanmışlardı. İktidar ve cemaat elele emniyette, yargıda, eğitimde, bürokrasi gibi yerlerden başka medyada da büyük güç haline gelmişlerdi.
Güçlü olan her yer ele geçirilmek isteniyordu. Fenerbahçe spor kulübü de ele geçirilmesi gereken bir hedefti. Özellikle cemaat için.
Cemaat spora ve sanat dünyasına 90’lı yıllarda, 28 şubat döneminde "hoş görüsüyle" girmişti. Galatasaray'da etkili olduğu söyleniyor, “cemaatci futbolcularını” gazetelerinde hep ön plana çıkarıyorlardı. Özellikle Hakan Şükür Emre Belezoğlu, Okan Buruk, Hakan Ünsal, Arif Erdem gibi oyuncular zaman zaman Hocaefendi’ye sempati duyduklarını ifade ediyorlardı. Bu isimler ve diğerleri her hafta Florya’da o dönemin “Futbol İmamı Sait Alpsoy’un” önderliğinde Gülen dersanelerinde ders alıyorlar, her biri cemaate milyarca himmette bulunuyorlardı.
Cemaatin spordaki en etkili ismi Beşiktaşlı eski yönetici İhsan Kalkavan’dı. O yıllarda satın aldıkları Nişantaşıspor’un yönetimini de Kalkavan’a verdiler. Nişantaşıspor “cemaatin kulübü” olduktan sonra bazı ilginçlikler yaşanmaya başlandı. Kimi şaibeli maçlar spor kamuoyunda konuşulur yazılır oldu.
Edirnespor ilk yarıda 5-0 öndeyken, on dakika geç başlayan ikinci yarıda 3’ü son on dakikada 4 gol yedi ve Nişantaşıspor 1 gol averajla kümede kaldı. Yine 1999-2000 sezonunda 3.Lig 8. Grup Vefa ile çekişen Nişantaşı son dakikalara 4 gol sığdırınca Vefa küme düştü. Vefa işin peşini bırakmadı. Meclis Şike araştırma komisyonuna gittiyse de tabi ki Gülen Cemaatinin takımına kimse dokunamadı. O yıl federasyon da, araştırma komisyonu da bu garipliklere hiçbir işlem yapmadı, sessiz kaldı.
Zaman geldi Cemaat savcılarıyla hakimleriyle medyasıyla ve sırtını dayadığı AKP iktidarıyla hoşgörü döneminden gözdağı dönemine geçti. Generallerden sonra, Türkiye'nin en köklü kulübü olan Fenerbahçe'ye gelmişti sıra. Fenerbahçe yönetimi cemaatin bildik yöntemleriyle yıpratılmalıydı.
HOCAEFENDİ İÇİN GS’LI OLAN FB’Lİ CEMAAT MENSUPLARI
Ergenekon, Balyoz, Odatv, Poyrazköy davalarıyla birlikte Şike davası, askerlerden, gazetecilerden sonra, özellikle karizmatik kulüp başkanı Aziz Yıldırım'ı hedefledi.
Hedef aslında sadece Fenerbahçe değildi, sporun tamamına hakim olmaktı. Galatasaraylı oyuncuların bir kısmıyla, Adnan Polat'ı kendilerinden gösteriyorlardı.
Fenerbahçe'yi hedeflemenin çeşitli sebepleri vardı. Şike gibi uluslararası bir suçla Fenerbahçe'yi ve Aziz Yıldırım'ı yıkarlarsa, futbola da hakim olurlardı.
Fenerbahçe, en çok taraftara sahip kulüplerdendi. Atatürkçü, laikçi bir imajı vardı. Atatürk'ün tuttuğu takımdı. En zengin kulüptü. Halkın büyük bir kısmında tabanı vardı.
Cemaat en büyük partiye, en güçlü kurumlara hakim olduğu gibi, “Fenerbahçe cumhuriyetine” de hakim olmak istiyordu. Bunun yolu da kumpastı.
En zengin, halkın her kesiminden taraftarı olan, ortalama Türk halkını temsil eden güçlü bir kulüp, güçlü bir yapıydı Fenerbahçe. Hocaefendi Fethullah Gülen Galatasaray'lıydı, kimi Fenerbahçe’li cemaat mensupları o yüzden Galatasaray’lı olmuştu. Ama cemaatin hedefinde Fenerbahçe vardı.
Fenerbahçe gibi köklü, zengin, halkın sevdiği kulüp ancak şike gibi bir suçlamayla sarsılabilir, Aziz Yıldırım görevden uzaklaştırılabilirdi.
Şike davası cemaatin en büyük gövde gösterilerinden ve gözdağlarından biriydi. Tapeler, sahte deliller, montajlarla yöneticiler içeri alındı.
Cemaat için Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım, generallerden, gazetecilerden daha önemliydi. “Biz herşeye hakimiz, istediğimizi atarız” havasına girdiler.
FENERBAHÇE’Yİ SAVUNAN CEMAATÇİ AVUKAT
İşin ilginç yanı, Fenerbahçe'yi savunan avukatlardan bazıları Cemaat mensubuydu. Aylarca Fenerbahçe'yi yordular, umutsuzluk aşıladılar. Cemaat bundan son derece memnundu. “Bu işte bitti” diye düşünüyorlardı.
Fakat hesaplayamadıkları bir şey vardı: Fenerbahçe taraftarları. Takımlarına inanılmaz sahip çıktılar. Cemaat futbolun, taraftarın gücünü çok hesap edememişti. Cemaat mensupları gibi homojen sanıyordu belki de. Her görüşten taraftar vardı oysa.
En büyük gövde gösterisi şike davasında, Fenerbahçe'yi ele geçireceğim derken, Fenerbahçeli taraftarları karşısına aldı. AKP'li Fenerbahçelileri de..
Cemaatle AKP'nin ilk karşı karşıya kaldığı olaydır aslında Şike davası. Fenerbahçeli AKP'lilerin çoğu, takımlarının başına gelenlerden sonra mübarek bildiklerini kumpasçı gördüler.
Fenerbahçeli taraftarların sahip çıkması, cemaatçi avukatların azli, en zor şartlarda yapılan dayanışma bir ele geçirme operasyonunu püskürtmüştür.
O zamana kadar cemaate kol kanat geren Fenerbahçeli Başbakan Erdoğan'ın, cemaat hakkında ilk şüphesi bu şike davasında olmuştur. Oysa ilk başlarda, cemaatin diğer operasyonlardaki başarısına inandığı gibi takımın şike yaptığına inanmış, ailecek Fenerbahçe’den soğuduğunu söylemişti.
Fenerbahçe taraftarları cemaatin daha büyük operasyonlar yapmasının önüne geçti, sivil bir direnişle işgali önledi, cemaat konusunda toplumun gözünü açtı ve kara bulutları dağıttı.